Bir Likya Üçlemesi : Xanthos, Letoon ve Patara

8 yıl önce eklendi
Bir Likya Üçlemesi : Xanthos, Letoon ve Patara

Neredeyse 80 derecelik açılarıyla dik yokuşlu Kalkan,Antalya sınırları içerisinde, Kaş’a bağlı bir belde. Londra’da bile bu kadarçok İngilizce konuşulmuyordur herhalde.

 

Ben Fethiye’den, kuzenlerim Antalya’dan yola çıkıp Kalkan’dabuluştuk. Bu gece burada konaklayacağız.

 

Kalkan’da fazla vakit kaybetmeyip, yaklaşık 20 km. uzaklıktaki Xanthosşehrini görmek için hemen yola koyuluyoruz.

 

Xanthos, Fethiye’nin Kınık köyü sınırları içerisinde yeralıyor. 1988’den beri Unesco Dünya Kültür Mirası koruması altında. LikyaBirliğinin başkenti. Likya dilinde Xanthos, “ sarı “ anlamına geliyor.

 

Köyün bittiği, antik kentin harabelerinin yavaş yavaşbaşladığı alanda, heyecandan hemen arabadan atlayıp bir an önce kenti gezmekiçin sabırsızlanıyoruz.

Kentin girişinde, kemerli bir kapı karşılıyor bizi.

 

Xanthosluların acı bir hikayesi var aslında. Komşuları tüccarLidyalıların aksine savaşçı bir toplum Xanthoslular. Bağımsızlık uğruna ölümüseçmiş olmaları, onların günümüze kadar ulaşan destansı kahramanlıklarını yeterinceanlatıyor zaten. Yüz binlerce askerden oluşan Pers ordusuna karşı, 5-6 binkişilik küçük ordularıyla sonuna kadar direnen Xanthoslular, bitmez tükenmezdirençlerine rağmen yenik düşerler. Şehir düşse de, esir olarakyaşayamayacaklarından, kadınlarını, çocuklarını ve hazinelerini kaleyekapatarak yakarlar. Kendileri de, kralın, bir zamanlar deniz olan ama EşenÇayı’nın getirdiği alüvyonlarla bugün bir “sera” ovasına dönüşen manzarayahakim, kentin en yüksek noktasında içkisini yudumladığı terastan aşağı, Eşen Çayı’naatlayarak intihar ederler… Azra Erhat’ın tercüme ettiği bir Xanthos tabletindeşu şiir yazmaktadır:

 

“Evlerimizi mezar yaptık,
Ve mezarlarımızı kendimize ev…
Evlerimiz ateşe verildi,
Ve mezarlarımız yağmalandı…
Yüksek tepelere sığındık,
Yerine dibine saklandık,
Su içinde gizlendik,
Geldiler ve bizi buldular…
Bizi yaktılar ve yok ettiler,
Bizi yağmaladılar…
Ve biz,
Analarımızın uğruna,
Kadınlarımızın uğruna…
Ve biz,
Onurumuz uğruna,
Ve özgürlüğümüzün…
Biz, bu toprakların insanları,
Topluca intiharı aradık
Arkamızda bir ateş bıraktık,
Hiç sönmeyecek…

 

Gerçekten etkileyici… Perslerin kölesi olarak yaşamaktansa,ölümü seçen bu savaşçı halkı bugünün şartlarında dahi anlamak çok kolay. Gerçi;atlayıp intihar ettikleri noktanın muhteşem manzarasını görünce, insanın içineyine de bir yaşama tutunma isteği  düşer mi diye de tereddüt etmedim değil…

 

Harpy anıtı, kentin en görkemli yapılarından. Anıtüzerindeki kabartmaların orijinali, İngiltere’ye kaçırılmış ve Londra Müzesindesergileniyor. Ne yazık ki… Bize de kala kala kopyası kalmış. Hemen yanındakianıtsal Pavaya Lahiti ise, Harpy anıtıyla birlikte kentin siluetinioluşturuyor. Lahitin üst kısmı, tüm Likya lahitleri gibi, ters duran bir kayıkşeklinde. Likyalıların inancına göre, kıyamet günü tüm dünyayı sel basacak veölüler dirilerek bu kayık mezarlarıyla kurtuluşa erecekmiş. Mezarların altkısmı ise, hazine odası şeklinde tasarlanmış. Çünkü yine Likya inancına göre,bu dünyanın malı, bu dünyada kalmıyor, öteki tarafa da götürebiliyorsun… ;) Gelgör ki, böyle olmamış, gönüllü (!) rehber Ragıp Amca’nın iddiasına göre, yineİngilizler, bu hazine odasına büyük bir delik açarak, tam 198 sandığasığdırabildikleri hazineyi götürmüşler.

 

Kazı çalışmalarının halen devam ettiği kentte, yenimozaikler çıkarılmaya başlanmış. Havuzları, hamamları, duşları, zaman zamangladyatörlerle aslanları dövüştürdükleri (!) tiyatrosuyla, keyifli günleryaşamış aslında Xanthoslular.

 

Eşen Çayından kente borularla su taşıyan sistem de, heryerde göze çarpan bir ayrıntı.

 

Yer yer, konutların da ayakta kalabildiği Xanthos’tan,kutsal şehir Letoon’a doğru yol alıyoruz…

 

Leto’nun yeri anlamına geliyor Letoon. Güzel bir kadındırLeto. İsmi, Anadolu yerli dillerinde “hanımefendi” anlamındaki Leduwa’nın Helendilindeki söyleniş biçimidir. Zeus, Leto’ya aşık olur ve bu gayr-ı meşruilişkilerinden iki oğulları dünyaya gelir. Zeus’un karısı Hera’nın hışmındankorkan Leto, Eşen Çayı kenarındaki bu bölgeye kaçar. Yolda ona bir “kurt”kılavuzluk eder. Leto, kurda minnettarlığını göstermek için, buraya Helendilinde kurt anlamına gelen “lykos” dan türemiş “lykia” adını verir. Söylentiye göre, buradaki nehir de, Leto’nun acılarını gidermek için oluşmuş…Zavallı Leto…

 

Kentin bir kısmı sonradan sular altında kalmış, bugün dehala küçük göletlerin arasında kalıntılar. Tanrıça Leto adına yapılmış tapınak,halen ayakta ve muhteşem bir görüntü sergiliyor konuklarına.

 

5700 kişilik tiyatrosu ise giriş kapısıyla ayrı görkemiyleayrı büyülüyor insanı. Nar bahçelerinin arasındaki, mermer banklar, buranın birzamanların rağbet gören bir mesire yeri olduğu izlenimi yaratıyor insanda.

 

Günü Patara’da sonlandıracağız. Letoon’dan Fethiye-Antalyakarayoluna çıkıp, 10 kmilerledikten sonra, Gelemiş köyü üzerinden, Patara’ya sapıyoruz. Patara, antikkalıntıların yanı sıra, muhteşem de bir plaja sahip. Bölgeye giriş ücretli. BizMüze kartlarımızı göstererek, ödeme yapmadan geçiyoruz.

 

Yol üzerinde bizi yine, alana yayılmış mermer bloklarkarşılıyor. Şehre Metius Modestus Takı’ndan geçerek giriyoruz. İnsan,Likyalıların mimari anlayışına bir kez daha hayran kalıyor.

 

Bölgenin çölsü yapısı dolayısıyla, şehir binlerce yıl kumaltında kalmış ve günümüze oldukça sağlam bir şekilde ulaşmış. Devasabüyüklükteki tiyatrosu bunun en büyük kanıtı. Tiyatroda kazı çalışmaları halendevam ettiği için, uzaktan fotoğraflamakla yetiniyoruz. Antik kalıntılarınarasında iki yanı ağaçlı yaklaşık 3-4 km lik yolu yürüdükten sonra, carettacarettaların yumurtlama alanı, uçsuz bucaksız Patara plajına varıyoruz.

 

Türkiye’nin denizi ve kumu en temiz plajlarından biri. Plajeni ve uzunluğuyla çöl duygusu yaratıyor insanda. Zaten Yeşilçam filmlerininbirçok çöl sahnesi de burada çekilmiş. 19:00dan sonra plaja girmek yasak, çünkücaretta carettaların kullanımına açılıyor ;) Kendilerini göremesem de sahildendaha içeriye, kum tepelerine doğru kısa bir yürüyüşle ayak izlerinerastlayabiliyorum. Bu arada küçük de bir hata yapıyorum, terliklerimi giymeyip,kumda yalınayak gezintiye çıkıyorum. Cehennem ateşi dedikleri buna yakın birşey olsa gerek…

 

Günün yorgunluğunu atma vakti geldi… Doğruca denize atıyoruzkendimizi. Fakat ikinci bir hata, deniz o kadar dalgalı ki, yorgunluğumuzualacağı yerde, bizi daha çok yoruyor ve zaman zaman adeta dövüyor… Denizdençıkmaya çalışırken, dalgaların sırtımı dövercesine attığı tokatların seslerihala kulaklarımda…

 

2-3 bin yıl öncesine gittiğimiz zaman yolculuğumuz akşamsaatlerinde son buluyor.

Kalkan’daki pansiyonumuzun, muhteşem manzaralı terasında,keyifli bir akşam yemeğinden sonra hepimizin gözleri kapanmaya başlıyor…

 

Tatilde erken yatıp erken kalkmak lazım, sabah yine yolculukvar…